Hakkımda

Eserler

KÜPÇÜLÜK

Gerek teknolojinin gelişmesine paralel olarak kulanım alanlarını daha pratik, ekonomik ve teknolojik ürünlere bırakması, gerekse son zamanlarda ucuz Çin ürünlerinin piyasayı işgal etmesi, el emeği-göz nuru her biri adeta birer sanat eseri olan küpçülük mesleğini bitim noktasına getirmiştir.

Şimdi, son demlerini yaşayan ve birkaç yıl içerisinde tarih olacak küpçülük ve mesleğiyle ilgili olarak Gaziantep’teki iki ustadan biri olan sayın Tekin ÖZKALKAN’ la yaptığımız söyleşiyi veriyorum.


-Tekin ustam bize küpçülükle ilgili geçmişinizi kısaca anlatır mısınız?

-Bizim küpçülük mesleğiyle ilgili geçmişimiz üç kuşak öncesine kadar gidiyor. Hemen hemen 60-70 yıllık bir geçmişe dayanıyor. İlk olarak dedem o zaman mezarlığın altındaki mağaralarda işe başlıyor. Tabi dedemin bu işe başlamasında, o zamanlar küpe duyulan talep etkin olmuştur. Eskiden böyle cam veya plastik kaplar fazla kullanılmıyordu. İnsanlar salçasını, turşusunu, peynirini, zeytinini, hatta zahirelerini bu küplerde muhafaza etmek zorundaydı. Dolayısıyla o zamanlar küpçülük mesleği revaçtaydı. Sonraları bu plastik işi çıkınca mesleğimiz de yavaş yavaş demode olmaya başladı. Şimdilerde ise bu mesleği zar zor da olsa sürdürebilmek için vazo, saksılık, dolma taşı, testi ve çeşitli süs eşyası yapmak zorunda kaldık.

-Peki, bu mesleği dedenden önce yapan var mıydı, yoksa dedenle mi başladı?

-Bildiğim kadarıyla dedemden önce bunu meslek olarak yapan yokmuş. Aslında bu meslek bize de Halep’ten gelme. İlk olarak Halep’ten gelen bir usta bu mesleği dedeme öğretmiş. Uzun süre Antep’te kalarak dedemle birlikte çalışmışlar. Dedem babama, bense hem dedemden hem de babamdan öğrendim.

-Siz kaç yıldır aktif olarak bu işi yapıyorsunuz?

-Dediğim gibi küçüklüğümden beri, yani 1965-70’li yıllarda başladım. Hâlâ babamla birlikte çalışıyorum.

-Bilindiği gibi sanayi geliştikçe üretim biçimi de buna paralel olarak değişir. Sizde bu yönde bir değişim oldu mu, yani hala eski yöntem ve koşullarla mı çalışıyorsunuz?

-Evet. Tabiî ki çok değişti. En büyük değişimimiz ise, daha önce mağaralarda çalışıyorduk. Şimdi atölyelerimiz var… Bu arada toprağımızı değiştirdik. Eskiden Antep toprağı kullanıyorduk. Çünkü rutubeti seven bu toprak nemli mağara koşullarının dışında başka bir yerde işlenemezdi. Çatlama yapıyordu. Bizde atölye koşullarında işleyebileceğimiz toprağı aramaya koyulduk. Sonunda İslahiye, Maraş taraflarında başka kil topraklar bulduk.

Böylece mağaradan çıkıp sanayiye karışmış olduk. Şimdi gördüğünüz gibi betonarme yapıda atölye koşullarında çalışıyoruz.

Aslına bakarsanız bu meslek beton yapılarda tam anlamıyla sağlıklı bir şekilde yapılmaz. Çünkü ne yaparsanız yapınız bu binalar sıcak olur ve küplerde yarılmalar olur. Ama biz bu sorunu toprağımızın içerisine inceltim dediğimiz silis katarak bunun yarılmasını engelledik. Şu an halen, 18 yıldan bu yana Gaziantep Küsget bölgesinde faaliyetimizi sürdürüyoruz.

-Peki ustam bize bir küpün yapılışını aşamalarıyla birlikte kısaca anlatır mısınız?

-Öncelikle Maraş, İslahiye taraflarından getirdiğimiz kili atölyemize boşaltırız. Bu kilin çok temiz olması gerekiyor. İçerisinde taş ve benzeri şeylerin yanı sıra, kireç yapıcı maddelerin olmamasına dikkat ederiz. Yani en az aktarlarda satılan kil kadar temiz olması lazım. İçeri yığdığımız bu kili, içerisine silis dediğimiz inceltimi katarak akşamdan ıslatırız. Sabaha kadar bu mayalanır. Sabah geldiğimizde yumuşamış olan bu karışımı karma makinelerimize aktarırız. Orada iyice karılan kil silindire akar. Silindirden üç sefer geçiririz. Böylece içerisinde kalmış taş ve benzeri maddeler de yok olur. Buradan vakumlama makinesine geçilir ve artık ustanın işleyebileceği duruma gelmiş olur.

Usta bunu işleyerek küp veya diğer ürünler haline getirir. Bunun belli bir berkime tavı vardır. O süreden sonra yüzü temizlenir ve tekrar iskelede kurumaya bırakılır. İyice kuruyan küpleri ocakçılarımız fırına dizerler. Fırınlarımızda 800-850 derecede 12 saat pişirildikten sonra soğutulur ve boyamaya alınır. Önce yüzüne bir astar atılır. Astardan sonra boyanır. Boyama işleminden sonra verniklenir. Son olarak da nakışlanır ve paketlenir.

-Anlattığınız bu işlemleri bütün ürünlerinizde mi uyguluyorsunuz, yoksa kullanım alanlarına göre farklılık gösteriyor mu?

-Hayır. Turşuluk, salçalık, zahirelik vs. amaçlı kullanılan küplerimizin fırınlama ve boyama aşamaları daha farklıdır. Tabi nerdeyse üretimini durdurduğumuz yeşil küpü anlatmamıştım. Bunlara daha hassas işçilik gerekiyor. Örneğin bu küpleri 1000-1100 derecede odun ateşinde pişiriyoruz. Üzerindeki sır tabakası çok hassas olduğundan alevinin temiz olması lazım. Bu yüzden odun ateşinde pişiriyoruz. Oysa diğer ürünlerimizde talaş ateşi kullanıyoruz. Ayrıca rutubetli ve serin ortamlarda yüzünde dökülme olmaması için iki sefer fırınlanır.

-Küpçülük sizin için nerdeyse bir yaşam biçimi olmuştur. Bu yaşam biçimi içerisinde mesleğinize ya da size özgü mani, türkü, tekerleme, fıkra, öykü var mı?

-Öyle önemli sayılabilecek şeylerimiz yok. Yalnız bizde de bütün mesleklerde olduğu gibi işe alacağımız ustaları onlara çaktırmadan sınarız. Ustalık marifetini denemek için önce onlara bir testi taptırırız ve geriden izleriz. Böylece el becerisi, çalışma şekli, sabrı ve ahlâkı hakkında bilgi sahibi oluruz.

-Küpçülükte üçüncü kuşak olduğunu söylüyorsun. Peki senden sonra, yani dördüncü kuşak da olacak mı?

-Bu çok zor. Artık kimse küp kullanmıyor. Onun yerine sağlıksız plastik kaplar kullanıyorlar. Eskiden işlerimiz çok iyi gidiyordu. Biz burada otuzbeş kişilik bir kadroyla çalışıyorduk. Şu an ancak sekiz-dokuz kişiye yetebilecek kadar işimiz var. O da süs eşyası, vazo, saksılık vb. işler yapıyoruz. Bunu da son zamanlarda piyasayı işgal eden ucuz Çin malları baltalıyor. Bu üretimimizi nerdeyse durma noktasına getirdi. Ben bundan iki yıl önce bir ürünü 750 bine satarken, bugün aynı ürünü 600 bine satmak zorunda kalıyorum. Kâr edemiyoruz ama sanki kendi yevmiyemize çalışıyormuşuz gibi bir durum var. Bütün çabamız dükkânımızı kapatmamak için. Antep’te bu meslek ölmesin diyedir… Zaten hiçbir devlet güvencemiz de yok. Dolayısıyla bizim geleceğimiz karanlık…

-Gaziantep’te bu işi yapan kaç esnaf kaldı?

-Antep’te iki esnaf kaldık. Biri ağabeyim, diğeri de benim. Gördüğün gibi biz de sallantıdayız, her an kapatabiliriz.

-Peki, Türkiye’de bu işi hâlâ yapan var mı?

-Evet. Ankara-Gölbaşı’nda, Avanos’ta var. Ama genel anlamda İzmir’de yapılıyor. İzmir-Menemen bu işin en çok yapıldığı yer. Hatta İzmir’den, başta Hollanda olmak üzere birçok Avrupa ülkesine ihracatı bile yapılıyor. Tabi daha çok saksılık ve süs eşyası olarak…

-Sayın ustam bize zaman ayırıp verdiğin bu değerli bilgiler için çok teşekkür ediyorum.

07.09.2007-Gaziantep