Marksist şairler sanat-edebiyat cephesinin oluşumu için ne yapmalı?
Yaşadığımız coğrafyada sanatsal, kültürel ve estetik alanında burjuvazi hegemon konumdadır. Burjuvazi hegemon konumunu sürdürmek ve derinleştirmek için yoğun çabaların içerisindedir. Burjuvazi çabalarını sadece alan açmak ve bu alanı kendine göre planlayıp icra etmek açısından değerlendirmemekte, geçmişte sol-sosyalist cenaha çeşitli nedenlerle bulaşan sanatçıları kendi cephesine çekmek ve kazanmak için bütün araçlarını kullanmaktadır.
Burjuvazi egemen sınıf olma konumu nedeniyle oldukça geniş ağlara sahiptir. Bizzat doğrudan egemenlik araçlarını kullanarak ve görece dolaylı egemenlik araçlarını kullanarak bu egemenlik araçlarını-ağlarını geliştirmektedir. Bu ağ özellikle burjuvazi ile çelişkisi olan sosyal sınıfların-etnisite ve kültürel kimliklerin nötralize edilmesi için gereken toplumsal güçler ve bu güçlerin ideo-kültürel-sanatsal kapasitelerini asimile etmeye yöneliktir.
Biz asimilasyonu bu açıdan ele alıp değerlendirmeye ve karşı cephenin oluşturulması için öneriler geliştirmeye çalışacağız.
Burjuvazi siyasal egemenliğinin devamı açısından sanatsal düzlemde idealizmi, bilinemezciliği, kozmopolotizmi genelleştirmeye ve bunun dışında oluşabilecek olan bütün anlayışları nötralize etmeye ve daha sonra bunları kendi çekim merkezine doğru odaklanmayı gündeminden hiç indirmemektedir.
Burjuvazinin hiç eksiltmek istemediği bu gündeme gönüllü katılanlara söyleyeceğimiz çok fazla bir şey yoktur. Ancak ha bire kendini devrimci ve Marksist sol argümanlarla ifade etmeye çalışan; ancak ortaya koyduğu ürünlerle ve duruşuyla hiç orantılı ve de uyumlu olmayan sanatçılara diyeceğimiz mutlaka bir şeyler var ve bunu söylemeye çalışacağız.
Bilindiği üzere bilim ve sanat arasındaki araç farklılıkları “kavram” ve “imge” üzerinden ortaya çıkar. İkisinin de ortak noktası yaşamdır-nesnel gerçekliktir-hakikattir. Bilim nesnel gerçekliği özelleştirerek, özellikle nesnel gerçekliği olduğu gibi yansıtmaya çalışır. Özel ile genelin diyalektik birliğini oluşturur. Sanatta yaşamı-nesnel gerçekliği özelleştirerek, tipikleştirerek nesnel gerçekliği yansıtır ve sadece yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda gerçekliği daha üst boyutta yeniden yaratır ve değerlendirir; özelleştirdiği nesnel gerçekliği genelle ilişkilendirerek, özel ve genelin diyalektik birliğini oluşturur.
Bilimle kurulan nesnel gerçeklikle bağ daha uzmanlaşmayı ve alan bilgisini gerektirdiğinden bilimden yararlanmak için bir altyapıyı oluşturmayı, bir birikimi gerekli kılmaktadır. Sanat ise bunun tam tersine imgelerden hareket ettiği için ve belirli bir imge dünyasını oluşturduğu için gerçekliği kavramakta bir uzmanlaşmayı gerekli kılmamaktadır. Sanat eserleri üzerinden nesnel gerçekliği algılamak ve kavramak daha kolay olmaktadır.
Burjuva ideolojisinin etkisi altında kalan bilim ve sanat anlayışı özel ve genel arasındaki birliği yadsır. Bunu yadsımakla kalmaz, özeli tipikleştirerek, genelin karşısına çıkarır. Bu özelden anladığı ise kendi “özel” yaşamıdır. Sanatçının özel yaşamı eğer yaşamın genelinin ilintisi içinde yeniden yaratılamıyorsa, ve bu özel yaşam tipileştirilebilecek bir durumu yoksa, o sanatçının özel yaşamından geneli bulabilecek bir şey göremeyiz. Dolayısıyla nesnel gerçekliği-hakikati (özel ile genelin diyalektik birliğini) kavramamızda bir engel haline gelir. Özellikle günümüzde burjuva postmodern dekadans sanat anlayışının görevi özel ile genelin diyalektik birliğinin kurulmasını engellemeye çalışmaktır.
Sanata Marksist bakış açısı (materyalist yansıma kuramı) ile bakan, kimliği ile bakış açısını uyumlu hale getiren Marksist sanatçı, bu bakış açısı ile önemli bir silahı kuşanmış demektir. Bu bakış açısıyla donanmış sanatçı bilim-sanat-estetik-politikanın birbirinden ayrılamayacağını, aksine birbirini bütünleyip tamamlayacağını ve birbirini besleyeceğini rahatlıkla görebilir.
Sanat-politika-bilim-estetik bütünlüğü sağlanamadığı için yaşadığımız coğrafyada ciddi anlamda Marksist estetikçi-eleştirmen de çıkmamakta; Marksist eleştiri-estetik yerine, daha fazla övgü ya da yergi; daha özel olarak da eleştiricinin beğenisine göre öznel yorumlara gidilmektedir. Bu durum sanatçıların eserlerinin değerlendirilmesini engellemekte, yetkin ve kalıcı ürünlerin ortaya çıkmasını engellemektedir.
Tarihsel-toplumsal insanın bütünselliği parçalanmakta, insanın bioseksüel yönü-yanı merkeze alınıp aşırı abartılmakta, bioseksüel yan insanın bütünlüğünü oluşturan ögelerden izole edilerek psikoanalizci anlayışla estetize edilmekte; böylelikle ucube-yabancılaşmış-herşeyi iki bacak arasından gören karakterler-tipler ortaya konulmakta; özellikle tekelci kapitalizmin safında yer alan ancak solda durmayı ve görünmeyi de eksik etmeyen yazarlar, devrimci-toplumsal-bütünsel insanı cinsel açlık çeken, cinselliğini doyasıya yaşayamayan, hastalıklı tipler olarak estetize etmekte; sadece cinsel fantezilerini ve cinsel deneyimlerini sanat eseri-sanatsal yaratıcılık olarak göstermektedirler.
Özellikle günümüzde, son dönemde yazılan şiirlere de alıcı bir gözle bakıldığında “imge üssü imge” ekonomistleri-şairleri, sanki aynı imgelerle şiir yazmaktadırlar. Bu şairlerin üslup farklılıkları ortadan kalkmakta, “yükselen piyasa imgeleri” ortak kullanılan “imgeler” haline gelmektedir. Bu şairlerin şiirleri-imzaları kapatılarak- okunsa, neredeyse şiirlerin hepsini aynı şair yazmıştır denilecektir.
Yeni tarz-üslûplar ortaya çıkmamakta, zaman-mekân-tarihsel süreç-nesnellikten izole edilmiş, hakikâtin ortaya çıkmasını engelleyen, gerçekliği karartmaya çalışan “ortak piyasa imgeleriyle” karşı karşıya bulunmaktayız. Bu ortak-piyasa imgeler dünyasını parçalayacak, kendi tarzı-üslûbunu oluşturacak, duruşunda ısrarcı ve inatçı olacak Marksist şairlere şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır. Ne yazık ki yaşamın bütün alanlarında olduğu gibi sanat-edebiyat-şiir alanında da bu boşluk doldurulamamaktadır. Mütevazi çalışmalar bu boşluğu doldurmaya yetmemektedir. Mütevazi çalışmalar da olmasa bu boş alan iyice çoraklaşacaktır.
Tekelci sermayenin ve tekelci sermayenin devletinin medyasında ve sanatsal kurumlarında görünmeyi ve bu kurumlarda raiting yapmayı kendileri için iş edinen, geçim kapısı olarak gören ve aynı zamanda sol-ilerici cenahta durmaya da özen göstererek, buralardan da okur edinmeye çalışan sözde şair geçinenlere, Marksist şairlerin mutlaka bir sanat-edebiyat cephesi oluşturarak, karşılık vermeleri gerekmektedir. Böylelikle tek tek tekil duruşlar yerine kolektif kurumlaşmalar oluşturularak, anlamlı bir karşı duruş sergilenebilir. Kolektif kurumsallaşmalar kanalıyla birlikte yapılacak anlamlı vuruşlar yapılarak, bu alanın “köpeksiz köy olmadığı”, bu alandaki “deyneksiz dolaşan” eloğullarının teşhis-teşhir ve tecriti gerçekleşecektir.
Günümüzde hiçbir kapitalist piyasa kaygısını taşımadan, gündemine Marksist yöntemsel bakış açısıyla şiir işini gündemine alan, Marksist şair bir elin parmağını geçmeyecek-yok denilecek kadar azalmakta, bu alanda direnenler onurlu bir duruşu temsil etmektedir.
Bilim-estetik-sanat-politikanın bütünlüğünün sağlanabilmesi, sanat-edebiyat alanında da sosyalizmin asıl sahibi olan işçi sınıfı ve emekçi kitlelerle buluşup-birleşmek-bütünleşmekten geçmektedir. Bu bütünleşmeyi sağlayacak olan devrimci ve Marksist sanatçı-edebiyatçı-yazarların öncelikli olarak bir sanat-edebiyat cephesinde birliklerini sağlamaktan geçer. Kuşkusuz bu birlik sorunu ‘Komünistlerin Birliği’, ‘Öndersizlik Krizinin Çözümü’, ‘İşçi Sınıfı Hareketi ile Sosyalist Hareketin Birliği’, ‘Partileşme Sorunu’ gibi sorunlardan bağımsız ele alınamayacak sorunlardır. Doğal olarak bu buluşma-bütünleşme-birleşme belirttiğimiz diğer alanların sorunlarının çözümüyle eşgüdümlü ve uyumlu olmak zorundadır. Ancak böylece HAREKETİMİZ kendi sanatçısını-estetikçisini-edebiyatçısını-şairini… de yetiştirmiş olacaktır.
Yukarıda kısaca değinilen sorunların farkında olan Marksist kimlikli şairlerin (şimdilik bir ilk adım olarak) öne çıkmaları, sorunların çözümü için gerekli duruş ve tavırları sergileyebilmeleri için kolektif bir sanatsal inisiyatifi geliştirmeleri gerekmektedir. İnisiyatifin ete kemiğe bürünmesi Marksist kimlikli şairlerin, kimliklerine uygun ve mütevazi devrimci sanatsal işleri birlikte üretmeleriyle gerçekleşecektir.
Bir ilk adım olarak duruşunda-kimliğinde ısrarcı ve inatçı olan Marksist şairlerin dosyalarını birlikte-kolektif olarak üretmeleri ve yan yana durarak kendi dışındakilere bir mesaj vermeli; Marksist sanat-edebiyat cephesinin oluşumu için kendilerinin dışında bulunan aynı kimlikli şairlerle buluşma gerçekleştirilebilmelidir.
Şiir dosyalarını kolektif olarak üretme işi önerisi ilgili Marksist kimlikli şairlere iletilecek, alınan yanıtlara göre devrimci sanatsal gündeme alınacaktır.